Melis Ünal: “Ekran Önüne Geçişin Zorluğu”

Kalemim umudun, inancın ve adım atabilme gücünün elimde olduğu sürece hikâyem devam ediyor…

İktisat bölümünden Radyo, Sinema ve Televizyon Bölümüne uzanan yolculuk, Melis Ünal için bir dönüm noktası oldu. Karşılaştığı zorluklara rağmen büyük bir tutkuyla mesleğine sarılan Ünal, hem akademik hem sektörel anlamda çok başarılı oldu.

Milliyet Gazetesi’nin üniversite öğrencileri arasında düzenlemiş olduğu ‘Gencim’ eki yarışmasında birincilik kazanan Melis, ekip arkadaşlarıyla ve bölümünü isteyerek okumasının büyük bir katkısı olduğunu söyledi. Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü mezunumuz Melis Ünal’ın keyifli röportajıyla sizleri baş başa bırakıyoruz.

Milliyet Gazetesi’nin ‘Gencim’ eki için tüm Üniversitelerden katılım olması ile büyük önem kazanan yarışmada birinci oldunuz. Böyle bir yarışmada birinci olmanın duygusunu anlatabilir misiniz?

Bir öğrencinin üniversite yıllarında, adım adım ve heyecanla içine girmeye hazırlandığı sektörle onu birleştiren böyle projeler insana gerçekten çok şey katıyor. Büyük bir deneyim, çevre, iş disiplini ve ekip çalışması açısından “Gencim” ekini çıkarmak bizim için tarifsiz bir çalışmaydı. Gazete ekinin çıkarılma sırasının kurası çekildiğinde, birinci sırada biz çıkmıştık. Kurayı gazetemize de yaptığı içeriklerle çok emek veren ve hep başında olan canım arkadaşım Cüneyt Diktaş çekmişti. Korktuğumuz başımıza gelmişti, ilk gazeteyi biz çıkaracaktık ama bir yandan da hiç unutmuyorum, ‘acaba bu birincilik bizi birinciliğe de götürür mü?’ diye düşünmüştüm. Öyle de oldu. O sabah, Milliyet Gazetesi’nde birinciliğimizin açıklandığı haberini okuyuşumu ve o heyecanımı hala dün gibi hatırlıyorum. Biz, bizden çok emindik ama tabii ki diğer 14 üniversitenin de emeği yadsınamazdı. Başarmıştık, evet gençtik, birinciydik, bu sefer biz haber olmuştuk, kendimiz ve üniversitemiz adına çok gururluyduk.

Milliyet ”Gencim” ekinin genel yayın yönetmenliğini yaptınız. Süreçle ilgili neler paylaşırsınız, neler yaptınız, nasıl hazırlık yaptınız paylaşabilir misiniz? Yarışmaya nasıl hazırlandınız?

Harika bir ekip çalışması söz konusuydu. Ödülü almamızdaki birçok etkenden ikisi de hem başarılı ekip çalışmamız hem de gazeteyi hazırlarken üniversitenin tüm fakültelerindeki öğrencilerin en geniş katılımının sağlanmış olmasının da oynadığı büyük roldü. Herkes üniversiteden çıkar, bizler ise eski İletişim Fakültemizin dekanlık odasında hocalarımızla beyin fırtınaları yapar, kimlerin hangi sayfalarda hangi haberleri yapacağının görev dağılımlarını yapardık. Herkes söz sahibi ve özgürdü. Her işleyişten haberdar olmak, fikir belirtmek ve benim de katkılarım hem bana Gencim ekinde sayfalar sunuyor hem de hayatımın en güzel sayfalarını dolduruyordu. Sorumluluğum büyüktü ama bunun satır aralarını doldurmaya heyecanla ve gururla hazırdım. Herkes o kadar güzel organize olmuştu ki. Toplantı odasında beyaz bir tahtada fikirler gazlı kalemlerle yerini buluyor ve sonra herkes kendine düşeni en yaratıcı haliyle yapıyordu. Yalçın Kırdar hocamız her an bizimleydi ve en büyük destekçilerimizdendi, varlığı büyük bir güvendi. O zamanki dekanımız Peyami Çelikcan da bizlerin yanında olarak uzak gibi gözüken dekanlık tanımını bizlere yakın ve ulaşılabilir hale getirerek hep yanımızda olmuştu. Benim yazacak yazılarım, yapacak röportajlarım vardı. Üniversite evimiz olmuştu ve o oda; huzur, neşe ve yaratıcılık ile doluydu. Geçen aylarda üniversiteye yaptığım ziyaretimde o bahsettiğim odaya çıktım, sanki tüm ekip önümde toplantı halindeydi ve ben bugünkü Melis olarak o anları izliyordum. O günlere özlemimi tarif edemem. En özel hissetiğim noktalardan biri de gazetenin genel yayın yönetmeni olarak yazdığım köşe yazısıydı. Çocukluğumdan beri hayatla ilgili dikkatimi çeken konularda beni okuyan birçok okurum varmış gibi köşe yazıları yazar ve aileme okurdum. Şimdi ise gerçekten bir köşem vardı, ben de mutluluktan dört köşeydim.

İletişim Fakültesi’nde Gazetecilik bölümü yokken böyle bir başarıyı yakalamak çok başka bir anlam içeriyor. Ekibi nasıl oluşturdunuz? Öğrencileri anlatabilir misiniz?

Kesinlikle çok anlamlı bir başarı hikayesi, bu bile aslında bir haber değeri. Üniversitenin çeşitli bölümlerini içeren ve gazetede kendi alanlarında haber yapmak isteyen öğrencilerden bir ekip oluşturuldu. Biz de böylelikle kendi fakültemiz dışında da birçok yeni arkadaş edinmiş olduk. Her sayfanın içeriği ve başlığı kendi ekibi ile bütünleşiyor ve böylelikle renklerimiz de çoğalıyordu. Hepimiz heyecanlıydık, fikirlerimiz vardı. Yapmak istediğimiz röportajlar vardı, sektörle bütünleşmek isterken ulaşmak istedikleri ile ulaşamadıkları arasında kırılan hayaller, bunların özgürce dile getirilişi, cesaret ve korkusuzluk bizde fazlasıyla mevcuttu. Herkes kendi sayfası için var gücüyle kalemlerinin mürekkebini akıttı, yazdı, araştırdı, sordu, sorguladı, düşündü ve düşündürttü.

Milliyet ”Gencim” Gazetesini hazırlarken konu seçimini nasıl yaptınız. Özellikle dikkatinizi çeken ve aklınızda kalan konuları ve haberleştirilme sürecinde yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?

Güncel olan, biz gençliği ilgilendiren, üzerine gitmek ve araştırmak istediğimiz her konu toplantılarımızda dile getirilip ekipçe onaylandıktan sonra haberleştiriliyordu. Bazı gençlik tanımları ile apolitik gençlik meselesi aklımda kalan özel konulardı. Bu gazete biz gençlerin kendini doğru anlatabilmesi açısından da önemli bir araçtı. Sergilerden bahsediliyordu. Mesela ben Komedi Dükkanı ekibi ile bir röportaj yapmıştım, gündemdelerdi ve bu olanak hem sizi onlarla tanıştırıyor, hem de o sırada taşıdığınız gazeteci kimliğinize büyük bir katkı sağlıyordu. Öğrenci kimliğimiz bir yana artık biz, bizi tamamen profesyonel olarak görüyorduk ve öyle de çalışıyorduk. Bu anlamda haberleştirilme süreçleri de büyük bir emek istiyordu ama yol haritamız belliydi, bize yol açan ve gündemde olan isimlerle bu iletişimleri sağlayan herkes de bizim için kıymetliydi.

Öğrencilik yıllarınızı düşündüğünüzde ‘Gencim’ sizin için ne ifade ediyor? Ödül almak için Milliyet Gazetesi’nde özel olarak dönemin yöneticileriyle bir araya geldiniz, Üniversitemiz Mezuniyet Töreninde özel olarak kutlandınız. Tüm bunlarla ilgili duygu ve düşüncelerini aktarabilir misiniz?

‘Gencim’ için, benim açımdan çok özel ve güzel olan üniversite yıllarımın içine açılmış en özel sayfalar diyebilirim. Söylediklerinizin hepsi o kadar gurur verici ki… Ödül töreninde yaptığım konuşma kalbimden mikrofona öylesine akmıştı ki, gerçekten bir genel yayın yönetmeni gibi hissediyordum, yazmak için can atan ellerim şimdi konuşmak için o mikrofona sarılmıştı. Benim için en özeli de yaptığım konuşma sonrası yerime oturduğumda Genel Yayın Yönetmeni Sayın Sedat Ergin’in arkasına dönerek konuşmam için beni tebrik etmesiydi. Takdir edilmek ve emeklerin karşılığını almak, bir kere daha doğru mesleğin kollarında güvende olduğumu hissettiriyordu. Yaşadıklarımız elbette ki sektörde yaşayacağımız mücadeleleri kazanmamıza tam olarak yetmeyecekti ama ödülümüzün imzası her daim adımızın yanında parlayacaktı ve parlamaya devam ediyor. Bu röportaj da bunun en güzel kanıtlarından biri.

İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü mezunusunuz, bölüm tercihiniz ve öğrencilik yıllarınızı anlatabilir misiniz?

Bu bölüm benim için adeta yazılmış bir kader planı, attığım adımlar ve verdiğim kararlarla da bir mucize kapısı gibiydi. Lisede gerekli çoğunluk sağlanamadığı için sosyal sınıf açılamamış ve ben de mesleki tercihlerimi farklı yönde yapmak zorunda kalmıştım. Maltepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nü burslu olarak kazandığımda; istediklerim, hayallerim ve bulunduğum noktanın çok farklı olduğunu biliyordum. Çocukluğumdan beri oyuncak bebeklerimi önce kendimce senaryo yazıp sonra ona göre oynatan, mikrofon ile nice programlar hazırlayıp sunan ben, bambaşka bir alana savruluyordum. Ve o sene bir mucize gerçekleşti. Üniversite, bölümler arası geçiş imkânını İktisat ve RST bölümleri arasında da tanıdı. Peki, bir yıllık emeğim, alışkanlıklarım ve kurduğum arkadaşlıklar mı ön plana geçecekti yoksa hayal ettiğim meslek mi? İktisattaki arkadaşlarım ve ailemin de desteğiyle kalbimi dinleyerek bölüm değiştirmeye karar vermeme rağmen her seferinde dilekçemi geri çektim, tekrar yazdım, vakit istedim… O kadar çok öğrenci işlerine gidip geldim ki, hayatımın, cevabını bildiğim en büyük kararsızlığını yaşıyordum. Etrafımdaki herkesten bir ses çıkıyordu. ‘Bu meslekten ekmek çıkmaz’ diyen de vardı, ‘istediğini oku’ diyen de… Artık iktisat bölümünde kalmaya karar verdiğim bir akşam, annem beni büyük bir ciddiyetle ‘televizyonculuk, sunuculuk’ kurslarını araştırırken gördü ve şöyle dedi: ‘Melis sen bunu istiyorsun, bölüm değiştiriyorsun ve kurslara giderek değil gerçekten bu bölümü okuyarak öğreniyorsun’. Artık konu kapanmıştı. Bölümümü kesin olarak değiştirmiştim. Bursum devam etti, 2.sınıfta bir ve ikinci sınıfı bir arada okudum. Yabancı olduğum konular, oluşturulmuş çevreler, bir günde birçok sınav, ayarlanan ders programları… Burada bir parantez açıp tüm programımı en uygun şekilde ayarlayıp her türlü paniğimde beni sakinleştiren Gülçin Çakıcı Öztürk’e ayrıca teşekkür ederim. Zordu ama çok da güzel oldu. Meraklarım cevap buluyordu. Hiç unutmuyorum Sinematografi dersinde hocamız Hakan Aytekin, ‘Artık TV’de izlediğiniz hiçbir şeyi eskisi gibi izleyemeyeceksiniz. Hangi planda, hangi açıda çekilmiş diye incelerken işin konusunu kaçıracaksınız’ demişti. Hakikaten öyle de oldu. Bakış açımız değişmişti. Buradan bana tüm bakış açılarıma kendi engin bilgi ve deneyimlerini katarak mesleğin satır aralarını okutan, belgesel sinemayı sevdiren değerli Hakan Hocam’a da tüm katkıları için teşekkür ederim. İyi ki değerli hocalarımız varlar. İnsan sevdiği bölümü okuyunca mesele öğrenmek, yaratmak ve isteyerek çalışmakla bütünleşiyor. Uygulamalı derslerle, çekimlerle, işin kamera önü ve arkası ile, merak ettiğim soruların cevabıyla, tüm bunları birleştirdiğim kalemim ve tüm değerli hocalarımın hayatıma kattıkları ile doğru kararı vermiş ve kendimi bulmuştum. İyi ki bölüm değiştirmişim, iyi ki konfor alanımı terk etmeyi göze almışım, bu şans doğmuş ve iyi ki o dönemki tüm hocalarım yolumu aydınlatmış. Böylelikle; eğlenceli, uygulamalı, sektörle bağlantılı, yaratıcılığımızı ve yeteneklerimizi gösterebilmemize olanak tanıyan özel öğrencilik yıllarımız olmuş oldu.

Mezun olduktan sonra oyunculuk kariyeriyle ilgili yolculuğunuz nasıl başladı, hangi projelerde yer aldınız paylaşabilir misiniz?

Her şeye alerjisi olan bir çocuktum. Sahneye rahmetli Zeki Alasya ve Erol Günaydın ile çıktığım 4.5 yaşımdan başlayarak ise bana alerji yapmayacak tek tozun sahne tozu olduğunu anlamıştım. Yolum Cemil İpekçi’nin çocuk mankeni olarak TRT canlı yayınlarına ve birçok defileye kadar uzandı. Satır araları dopdolu müthiş deneyimlerdi. Podyumda yürüdüğüm birçok kişi ile şu an aynı sektörü paylaşıp karşılaşmak ise işin en tatlı yanı. Reklam çekimlerim oluyordu. Özel Eyüboğlu Koleji’nde okurken ise üye olduğum Tiyatro Kulübü ile Işıl Yücesoy’un 4 yıl boyunca öğrencisi olarak birçok oyunda rol aldım, çok şey öğrendim. Üniversitedeki mesleki seçimim ise kamera önünde olma hayalimi TV Programcılığı ile bütünleştiriyordu. Kendime ait veya bir başka içeriği sunmak ve o programı bütünüyle sahiplenmek en çok istediğim şeydi. Değerli hocam Mustafa Kara ile uygulamalı olarak yaptığımız TV Programcılığı dersleri bir öğrencinin her alanda var olarak ne istediğini bulabilmesi açısından paha biçilemezdi ve onun öğrencisi olmak büyük bir şanstı. Derslerimiz o kadar keyifli geçerdi ki; kendisinin bize açtığı, yapabileceklerimize sonsuz güven duyarak bize tanıdığı alanların sektörde de açılacağına çok emindim. Ama işler öyle gelişmedi. Ekran önüne geçişin zorluğu, kalıplaşmış ‘deneyimsizlik’ gibi kelimeler birleşerek imkânsızı yaratıyordu. Oysa eğitimimiz ve yaptıklarımız en büyük deneyim olmamalı mıydı? Yıllarım bunun için uğraşarak, program içeriklerini kanallara sunarak ve bekleyerek geçti. İşin kamera arkasında çalışsam da kalbim önü ve bana inanacak insanların yaratıcılığıma açacakları yol için atıyordu. Üniversite yıllarımı ve hocalarımı çok özlemiştim. Ben de yolumu aynı ekranın başka sahnesine çevirdim ve işte o zaman zaten temelim olan oyunculuk üzerine yöneldim. Hepsi bir zincirin halkası, umarım bir gün özel olarak yapmaya devam ettiğim sunuculuklarımı ekran önüne de taşıyabilirim. Sonrasında oyunculuğum aldığım eğitimlerle devam etti. İki sezon boyunca Müjdat Gezen Tiyatro’sunda Müjdat Gezen ile aynı sahneyi paylaştım. Kendi hayatımdan yola çıkarak yazdığım, yönettiğim ve oynadığım ‘Bir Düş Masalı’ adlı internet dizisini çektim. Bir sinema filmi, internet reklamı olmak üzere Güneşi Beklerken, Aşk ve Mavi, Zemheri ve Baba gibi yapımlarda rol aldım.  

Hatta yaşadıklarım öylesine bir etki yaptı ki, yine kendi hayat hikâyemden yola çıkarak hayatın bana yazdırdığı şiirlerle sektörel bu zorluğu kaleme aldım ve bekleyişin iş hali olarak ‘Bekle-İş’ adlı bir müzikal yazdım. Umarım doğru kapılardan birinden kalemim içeri girer ve bu müzikal bir gün sahnelenir. Eminim ki çoğu meslektaşımla aynı satırlarda buluşuyor olacağız ve birbirimize tercüman olacağız. Hikâyem ise devam ediyor; kalemim umudun, inancın ve adım atabilme gücünün elimde olduğu sürece de devam edecek.

Radyo, Televizyon ve Sinema bölümü okuyan öğrencilerimize ne tavsiyede bulursunuz?

Üniversitede okurken olabildiğince uygulamalı, sektörel projelere katılmalarını, bu anlamda çevre edinmelerini, bölümün en çok hangi alanında çalışmak istediklerini kendilerine sorup o alanda çalışan kişilerle vakit geçirmelerini ve değişiyorsa da fikirlerini daha çabuk ön görebilmelerini, kimsenin onları hayallerinden vazgeçirmesine izin vermemelerini, ‘bu bölümü okuyan kimsenin kendi mesleğini yaptığını duymadım’ gibi cümlelere aldanmayıp kendilerine olan güvenlerini karşılarındaki kişilere anlatmalarını, çevre ve iş alanı anlamında destek ve yardım istemenin acizlik değil hedefe giden yolda başarı anahtarı olduğunu bilmelerini ve hayatın her alanında hayallerinden bahsederek doğru kişi ve fırsatın insanın ayağına her yerde gelebileceğini unutmamaları gerektiğini söyleyebilirim. Sektör çok zor ve yeni geleni almaya çok açık olmadığı için bu anlamda üniversitenin de sektörel bağlantıları ve iş imkânlarını öğrencilerle buluşturmasını çok faydalı buluyorum. Bir de üniversite yıllarının tadını çıkarın, bu yıllar gerçekten bir daha geri gelmiyor ve çok özleniyor. Benim kendim için en büyük dileğim her zaman, ‘sektörde karşıma beni en az üniversite hocalarım kadar anlayıp tanıyacak insanlar çıksın’ olmuştur. İyi ki siz! Beni ve bizi anlatmama olanak tanıyan bu güzel sorular için ayrıca çok teşekkür ederim. Hepimizin yolu açık olsun.