Mezunumuz Gözde Ak: “Kendinizi tanımadan, bölüm tercihi yapmayın”

2024–2025 akademik yılı fakülte üçüncüsü ve Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü birincisi Gözde Ak ile üniversite yolculuğu, edindiği deneyimler ve gelecek planları üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Gözde Ak, dört yıllık üniversite eğitimi boyunca edindiği en önemli üç farkındalığı şu sözlerle paylaştı: “Üniversite eğitimi bana üç önemli şey öğretti: Birincisi, stresin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor. Stresi bir tehdit gibi değil de bir meydan okuma olarak görmek, onu aşmayı kolaylaştırıyor.  İkincisi, artık gerçekten eşsiz bir şey yaratmak çok zor. Çünkü düşündüğümüz çoğu şey daha önce başkaları tarafından da düşünülmüş oluyor. Bu yüzden başkalarının yaptıklarından etkilenmek, onların eksikliklerinden ve güçlü yönlerinden ilham alarak yeni şeyler üretmek daha verimli. Üçüncüsü, hiçbir şey sağlıktan daha önemli değil. Artık bilgisayarı göz hizamda kullanıyorum. Çok fazla bilgisayar kullanan veya yazı yazan arkadaşlara da bu konuda dikkatli olmalarını tavsiye ederim.”

“Fikirlerini söylemekten çekinmesinler. İletişim Fakültesi tam da bunun yeri. Ben bu konuda kendimi zamanla geliştirebildim. Tartışmalara katıldıkça dersler çok daha eğlenceli geçiyor.”

Eğitiminiz süresince sizi en çok zorlayan proje veya dönem neydi? Bu süreçten nasıl çıktınız, neler öğrendiniz?

Beni en çok zorlayan dönem, son sınıftı. Bu dönemde iki farklı bitirme projesi hazırlamamız gerekiyordu. Yaz boyunca çalıştığım için projeler üzerine düşünmeye hiç fırsatım olmamıştı. İki proje danışmanım da Gürdal Hocaydı. Genellikle hocamızın ofisinde grup olarak toplanır, beyin fırtınası yapardık. Ancak dönem başlayalı bir ay olmuştu ve ben hâlâ proje konumu belirleyememiştim. Çoğu sınıf arkadaşım çoktan başlamış hatta projelerini tamamlamak üzereydi. Bu durum bende daha fazla stres yaratmaya başladı. Çift anadal yaptığım için o dönem 12 ders alıyordum ve her gün gidiş-dönüş toplamda 6 saat süren uzun bir yolculuğum vardı. Projeme sadece hafta sonları vakit ayırabiliyordum. Henüz bir konum olmadığı için harekete de geçemiyordum, harekete geçmedikçe de stresim daha da artıyordu. Öte yandan, Sanki kimsenin yapmadığı, eşsiz bir şey üretmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. Gürdal Hocam bu noktada bana çok yardımcı oldu. Bana, eşsiz bir şey üretmenin uzun zaman alabileceğini ve aslında var olan örneklerin eksikliklerinden ve yaptığı iyi şeylerden yola çıkarak eşsiz bir kampanyadan çok daha etkili işler çıkarılabileceğini söyledi. Bu bakış açısı bana büyük bir rahatlama sağladı. Bu doğrultuda ilerlemeye başladım. Farklı sosyal sorumluluk kampanyalarının artı ve eksilerini inceledim. Ardından aklıma elektrik tüketimiyle ilgili bir şey yapabileceğim fikri geldi. Hocam, konuyla ilgili veri araştırması yapmamı önerdi. Ben de gerekli verileri bularak sağlam temellere dayanan bir kampanya tasarladım. Projemde, Teknosa markasının çocukları hedefleyen bir kurumsal sosyal sorumluluk kampanyasını kurguladım. Projem, sektör jürisine de seçildi ve dönemi başarıyla tamamladım. Tüm bu emeğimin hediyesi ise boyun fıtığı oldu. İki ay boyunca bilgisayar başına oturamadım.

Bu süreç bana üç önemli şey öğretti: Birincisi, stresin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor. Stresi bir tehdit gibi değil de bir meydan okuma olarak görmek, onu aşmayı kolaylaştırıyor.  İkincisi, artık gerçekten eşsiz bir şey yaratmak çok zor. Çünkü düşündüğümüz çoğu şey daha önce başkaları tarafından da düşünülmüş oluyor. Bu yüzden başkalarının yaptıklarından etkilenmek, onların eksikliklerinden ve güçlü yönlerinden ilham alarak yeni şeyler üretmek daha verimli. Üçüncüsü, hiçbir şey sağlıktan daha önemli değil. Artık bilgisayarı göz hizamda kullanıyorum. Çok fazla bilgisayar kullanan veya yazı yazan arkadaşlara da bu konuda dikkatli olmalarını tavsiye ederim.

Bitirme projeniz hakkında bilgi verir misiniz? Bitirme Projesi dersinde Sektör Jürisi için seçilen projeler arasında yer aldığınız. Sektör sunumu, sektör temsilcileriyle yaşadığınız deneyimleri paylaşabilir misiniz?

İlk bitirme projem, Teknosa markası için hazırladığım “Dersimiz Enerji” adlı bir kurumsal sosyal sorumluluk kampanyasıydı. Bu proje, çevresel sürdürülebilirlik konusunda ilkokul ve ortaokul öğrencilerini bilinçlendirmeyi hedefliyordu. Kampanya kapsamında çocuklara enerji verimliliği, tasarruf, sürdürülebilir enerji kaynakları ve bilinçsiz enerji tüketiminin çevreye olan zararları hakkında eğitim verilmesini içeriyordu. Projenin, bireysel mesken elektrik tüketiminin en yüksek olduğu şehirlerden (Antalya, İzmir ve Muğla) başlayarak sürdürülebilir şekilde devam etmesini amaçlamıştım.

İkinci bitirme projemi ise oynamaktan çok keyif aldığım bir oyun olan Genshin Impact için hazırladım. “Teyvat’tan Türkiye’ye”adlı bir pazarlama yönelimli halkla ilişkiler kampanyasıydı. 2020 yılında piyasaya sürülen açık dünya ve RPG türündeki bu oyuna 2022 yılında Türkçe dil desteğinin gelmesiyle birlikte Türkiye’de adını daha fazla duyurmaya başladı. Ancak oyunun yapımcısı Hoyoverse, Türkiye pazarında da denediği bazı uluslararası kampanyaları beklenen ilgiyi görememiş ve başarılı sonuçlar elde edememişti. Ben de bu eksikliği fark ederek, Türk oyunculara özel, kültürel açıdan uyumlu bir kampanya tasarladım. Oyun içeriğindeki Türk kültürüne ait ögeleri kullandım, yerel etkinlikler planladım ve Türk markalarıyla iş birlikleri kurulduğum bir strateji geliştirdim.

Her iki projeyi de sektör jürisinde sunma fırsatı buldum. İlk projem çok beğenilmişti, hem jüri üyelerinden hem de hocalarımdan olumlu geri dönüşler aldım. Sektör temsilcilerinden Fadile Paksoy Hanım projemi beğenmişti ve Benchmark Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ajansı’nda staj görüşmesi yapma şansı doğmuştu. Ancak yoğun ders programım nedeniyle bu fırsatı değerlendiremedim. İkinci proje süreci ise daha farklıydı. Seçtiğim konu birçok kişinin ilgi alanına girmediği için projeyi tam olarak anlatmakta zorlandım. Bitirme vize sunumumda da yalnızca Ekin Hocamın ilgi alanıydı bu yüzden beni anlamıştı ama diğer hocalarıma anlatmakta oldukça zorlanmıştım. Aynı durumu sektör jürisinde de yaşadım. Konuya uzak oldukları için yorumlar sınırlı kaldı ve kendimi tam olarak ifade edemediğimi hissettim.

Staj deneyiminiz size neler kattı? Teorik bilginin pratikle buluştuğu o anı anlatır mısınız?

Stajımı Kariyer Kapısı üzerinden buldum. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Beykoz Sosyal Hizmet Merkezi’nde gerçekleştirdim. Bu kurumun çıkmasında, sosyoloji çift anadal eğitimi almamın etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü sınıf arkadaşlarıma genellikle SGK gibi kurumlarda staj çıkmıştı. İlk bakışta anadalımdan uzak bir meslek alanı gibi görünse de, aslında iletişimci olmanın faydasını burada oldukça fazla gördüm.

Biz orada toplam dört stajyerdik. Bir arkadaşım psikoloji, diğer iki arkadaşım ise sosyal hizmet bölümü öğrencisiydi. Bize ilk olarak Excel kullanıp kullanamadığımız soruldu. Arkadaşlarımın hiçbiri bilmiyordu. Ben ise birinci sınıfta Hikmet Hocamızdan aldığım bilişim teknolojileri dersi sayesinde Excel’e hâkimdim. Bu nedenle, verilen tüm Excel, evrak ve doküman işlerini arkadaşlarım arasından büyük ölçüde ben üstlendim. Bu süreçte, derste öğrendiklerimi uygulama ve daha da geliştirme fırsatı buldum.

Bunun dışında, iki günde bir danışanların evlerine saha ziyaretleri gerçekleştiriyorduk. Bu ziyaretlerde insanlarla kurduğumuz iletişim çok önemliydi. Karşımızdaki kişinin kendini güvende hissetmesi, doğruyu söylemesi ve ikna olması tamamen bizimle kurduğu iletişime bağlıydı. Bu noktada, daha önce teorik olarak aldığım iletişim, ikna ve beden dili gibi derslerin büyük faydasını gördüm. Aynı zamanda, kurumdaki sosyal hizmet uzmanlarından da iletişim konusunda çok şey öğrendim. Onların deneyimlerini gözlemlemek, benim için öğretici oldu.

Geriye dönüp baktığınızda, bu fakültede kendinizi en çok geliştirdiğiniz alan veya beceri neydi? Bunu nasıl kazandınız?

Bölümün bana en büyük katkısı metin yazarlığı ve yaratıcılık oldu. Proje ve ödevlerde sık sık uzun metinler ve makaleler yazardık. Bu makaleler bazen akademik çalışmalar üzerinden olurken bazen de tamamen yaratıcılığımıza dayanarak özgün içerikler üretmemiz gerekiyordu. Zaten hikâye ve metin yazmayı seven biriyim; ama bu süreçte hem nasıl yazmam gerektiğini hem de nasıl etkili bir şekilde araştırma yapabileceğimi öğrendim.

Aynı zamanda sunum becerimi geliştirdiğimi de düşünüyorum. Birinci sınıfta insanların karşısında konuşurken oldukça gerilirdim. Ancak her dönem neredeyse yaptığımız 3-4 sunum sayesinde zamanla korkumu yendim. Artık sunum yaparken daha özgüvenli hissediyorum hatta çok keyif alıyorum. Bir dersimizde hocamız “Sunum yapmadan önce kendinize şunu söyleyin: ‘Burada bunu en iyi bilen benim. Benden daha iyi bilen yok çünkü bu sunumu ben hazırladım,’” demişti. Her sunum öncesinde bu söz hep aklıma gelir.

Bunların dışında, kurumsal sosyal sorumluluk alanında anadalımda hem çevre hem de toplum üzerine çalışmalar yaparken, sosyolojiyle olan çift anadal eğitimimden edindiğim teorik bilgiler ve stajım sayesinde bu alanda kendimi geliştirdim.

Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde edindiğiniz eğitimin sektörel karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz? Mezuniyet sonrası sizi nasıl hazırladı?

Bence kesinlikle bir karşılığı var. Diğer üniversitelerde iletişim fakültesi okuyan arkadaşlarım bitirme projelerini grup olarak hazırlarken, biz tüm süreci tek başımıza üstleniyoruz. Mezun olduğumda bir reklam, pazarlama, sosyal sorumluluk ya da kurumsal bir kampanyanın baştan sona nasıl yapılacağını öğrenmiş durumdaydım. Ayrıca yaptığımız bitirme projeleri CV’de veya ön mülakatta bizi diğer adaylardan ayıran önemli bir avantaj sağlıyor. Bu açıdan gerçekten çok değerliler.

Öğretim hayatınızda size güzel anılar bırakan ve verimli olan derslerinizi somut biçimde anlatabilir misiniz?

Etkinlik Yönetimi dersimiz diyebilirim. Ders kapsamında uygulamalı olarak Erenköy Kız Lisesi’nde Erenköy Kız Liseliler Derneği’nin yapmış olduğu eski mezunlar etkinliğinde yer almıştık. Hepimizin farklı görev tanımları vardı. Ben kuzey girişinde, gelen mezunların bilgilerini alıyordum. Görevimin dışında çok güzel vakit geçirmiş, anılar biriktirmiştik.

En verimli dersim ise birinci sınıfta Gürdal Hoca’dan aldığımız Halkla İlişkilere Giriş dersi olabilir. Aradan neredeyse dört yıl geçti ama hâlâ çoğu şeyi hatırlıyorum. Gürdal Hoca’nın örnekli ve güncel ders anlatımı ya da bu dersin mesleki anlamda aldığımız ilk teorik ders olması etkili olmuş olabilir.

İletişim Fakültesini ve bölümünüzü seçecek öğrencilere 3 konuda öneride bulunsanız, neler söylemek istersiniz?

Kesinlikle metin yazmayı seviyor olmaları gerekiyor bence, ya da en azından sevmeye çalışmalılar. Çünkü gerçekten çok fazla ödev ve sunumumuz oluyordu. İlk yıl alınan Photoshop dersleri de dördüncü sınıfta çok işe yarıyor. “Ne işime yarayacak?” dememeliler, çünkü biz demiştik. Ama sonradan ne kadar önemli olduğunu anladık.

Bir de fikirlerini söylemekten çekinmesinler. İletişim Fakültesi tam da bunun yeri. Ben bu konuda kendimi zamanla geliştirebildim. Tartışmalara katıldıkça dersler çok daha eğlenceli geçiyor.

Üniversite yıllarınızda Sizi en çok etkileyen konuşmacı, etkinlik nedir ve bu süreç neler kattı?

Üniversitemizin en güzel yanlarından biri, sektörden çok fazla konuk ismin gelmesiydi. Bu sayede birçok kişiyle tanışma ve öğrenme fırsatı yakalayabiliyorsunuz.

En çok etkilendiğim etkinlik sanırım Sunay Akın’ın Çanakkale Zaferi üzerine yaptığı söyleşiydi. O kadar etkileyici bir anlatımı vardı ki, ağladığımı hatırlıyorum. Onun dışında, “Tarih Obası” Ceren Sungur ile fakültemizde gerçekleştirilen söyleşi de en keyif aldıklarımdan biriydi.

Bölümünüzü derece ile bitirdiniz. Üniversite eğitimini akademik ve sosyal anlamda başarıyla tamamlamanız yanında profesyonel çalışma hayatınızla ilgili hayallerinizi paylaşabilir misiniz?

Topluma ve bireye değer katabileceğim, bireylerle birlikte değer üretebileceğim ve toplumsal ya da çevresel fayda sağlayabileceğim bir alanda çalışmak istiyorum. Tam olarak kesin bir departman ya da iş tanımı belirlediğimi söyleyemem. Ancak bu ilkeler doğrultusunda, iki eğitimimi de birleştirebileceğim alanlarda kendimi göstermek istiyorum. Şimdilik sivil toplum kuruluşları, kurumsal sosyal sorumluluk ajansları, insan kaynakları departmanları veya sosyal yardım alanlarını düşünüyorum diyebilirim.

Kendi üniversite ve bölüm tercihinizi düşündüğünüzde yeni öğrenci adaylarına neler tavsiye edersiniz?

Şunu tavsiye edebilirim; Kendinizi tanımadan, ilgi alanlarınızın farkında olmadan bölüm tercihi yapmayın. Seçmek istediğiniz bölümün ders içeriklerine mutlaka bakın. “Bu dersler gerçekten ilgimi çekiyor mu, yapabilir miyim?” diye düşünün. Sadece “puanım yetiyor” diye ilginizi çekmeyen bir bölümü tercih etmeyin derim.

Üniversite tercihi konusuna gelirsek; ben Maltepe Üniversitesi’ni geniş çift anadal imkânı sunduğu için tercih etmiştim. Bu yüzden üniversite seçerken Erasmus ve çift anadal programlarına mutlaka bakmalılar.

Ayrıca “Günümüzde üniversite okunmalı mı?” sorusu da çok fazla gündeme geliyor. Şunu söyleyebilirim; Ne kadar çok üniversite mezunu olsa da, üniversite diploması hâlâ iş sahibi olmak için önemli bir gereklilik. Özellikle Anadolu lisesinden mezun olan öğrenciler için bu çok daha önemli.

Maltepe Üniversitesi ve İletişim Fakültesi’nin tanıtım çalışmasını yapacak iki ayrı kampanya düşünseniz hem Üniversite hem de Fakülte için hangi özellikleri öne çıkarır ve nasıl bir kampanya yapardınız?

Üniversitemizin kampüsü, İstanbul’daki birçok üniversiteye kıyasla gerçekten çok daha güzel. Geniş ve doğayla iç içe bir alana sahip olmamıza rağmen, bu alan ne yazık ki öğrenciler ve yönetim tarafından yeterince aktif kullanılmıyor. Eğer bir kampanya düzenleseydim, kampüsün sosyal hayatını canlandırmaya yönelik bir proje geliştirirdim. Doğayla iç içe oluşunu vurgular, öğrenci kulüplerini daha aktif olmaları için teşvik ederdim.

İletişim Fakültesi için ise bir kampanya tasarlasaydım, akademik kadroyu merkeze alırdım. Çünkü birçok farklı üniversiteden arkadaşlarım, hocalarını sadece derslerde gördüklerini, ofislerinin nerede olduğunu bile bilmediklerini, maillerine yanıt alamadıklarını ve iletişim kurmaktan çekindiklerini anlatıyorlar. Bizim fakültemizde ise hocalarımız hem çok cana yakın hem de severek öğrencilerini destekleyen ve yardım eden öğretim üyeleri. Onlarla sohbet edebiliyor, tavsiye isteyebiliyor, ofislerine gidip rahatlıkla yardım alabiliyoruz. Derslerimiz bile çoğu zaman karşılıklı bilgi alışverişine dayalı bir sohbet havasında geçiyor. Bu yüzden, akademik kadronun bu yönünü öne çıkaran bir kampanya yapmayı tercih ederdim.

Muhabir: Güney Tekin