Türkiye’nin köklü mücevher markalarından biri olan Ariş Pırlanta, 1906 yılında kurulduğundan bu yana pırlanta sektöründeki uzmanlığı ve güvenilirliği ile tanınıyor. Müşteri memnuniyetini her zaman ön planda tutan Ariş Pırlanta, geniş ürün yelpazesi ve yüksek kalite anlayışıyla sektörde öncü rol oynamaktadır. Mücevherat sektörünün önde gelen isimlerinden Ariş Pırlanta Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Kerim Güzeliş ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Ariş Pırlanta Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Kerim Güzeliş; “Ariş Pırlanta, Türkiye’nin köklü mücevher markalarından biridir. 1906 yılında dedemiz tarafından kurulan markamız, pırlanta sektöründe uzmanlaşmış ve güvenilirliği simgeler. Müşteri memnuniyetini ön planda tutan Ariş Pırlanta, geniş ürün yelpazesiyle her zevke ve bütçeye hitap etmektedir. İnovasyon ve kaliteye verdiği önemle sektörde öncü bir rol oynamaktadır. Online platformda da hizmet sunan markamız, sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmektedir. Gelecekte de müşterilerine en iyisini sunmayı hedefleyen Ariş Pırlanta, mücevher tutkunlarının vazgeçilmez tercihidir.”
Markanızın oluşum sürecinden bahseder misiniz?
Markamız 118 yıllık, çok eski bir marka kuruluşu olan dedemin izinden gitmekteyiz. Pırlanta sektöre girdiğimiz andan itibaren belli bir kitleye hitap etmek için girmiştik, çünkü o tarihte pırlanta kullananlar çok daha azdı. Altın üretici firmasıydık ve altın üretiyorduk, fakat fiyatlardaki rekabet nedeniyle bir arayış içine girdik. Sonra pırlanta sektörüne girmeye karar verdik. 1977’de, o zaman çok az kişi tarafından yapılan pırlanta işine girdik. Arkasından kriz geldi, Türkiye’de 1979 krizi büyük bir işsizliğe neden oldu; bunun üzerine pırlanta ile ilgilenenler yurt dışına gitti ve şirketler oraya taşındı. Bu bizim için büyük bir fırsat oldu. O tarihte araştırma yaptığımızda, sadece zenginlerin çok üst segmentte pırlanta alabildiğini gördük; biz de bunu halk seviyesine indirmek istedik ve buna yönelik satışlar yapmayı amaçladık. Pırlantanın çok pahalı olduğu algısını kısa sürede değiştirdik ve halkın evine ins orteler, broşlar, gazeteler aracılığıyla girdik. Amacımız her zaman yenilikçi ve emin adımlarla tanınmak, pırlantayı herkese satmak olmuştur.
Markanın imajı vermek istediği mesaj nedir?
Köklü ve eski bir marka olduğumuz için atalarımızdan gelen güvenilirlik ve güven sağlayan bir firma olmayı amaçladık. Dürüstlüğü en doğru şekilde fiyatlandırmayı ve ilerlemeyi istedik, öyle de yaptık. Bu yolda ilerledik. Güven, temiz işçilik ve farklılık ile yenilik, yeni modeller ile halkın isteklerine göre üretim yaptık. Genç kitleyi ele aldık ve yıllar öncesinden onları hedefledik. Çok uzun süre boyunca şu mottoyu kullandık: “Gerçek kalite, doğru fiyat”. Bu motto ile ilerledik ve günümüzde de bu doğrultuda devam etmekteyiz.
Markanın kuruluş süreci nasıl gerçekleşti?
1906’da dedemiz askerden dönünce, eski ustasından izin alıp dükkanını açtı. Habbe yapılırdı eskiden, herkesten en güzel, temiz ve özenli yapardı. Adı duyulmuştu, temiz ve kaliteli işçiliği nam salmıştı. 1959’da dedemiz rahmetli oldu, babamla beraber yol aldık. 1977’de altın üretiminde fiyat rekabeti oldu, ondan kaçmak istedik ve pırlanta sektörüne girdik. Türkiye’ye pırlantayı tanıtmada çok yardımcı olduk, dünyada ses getirdik, ülkemizi birçok kez temsil ettik.
Markanızın amacı nedir?
Markamızı bilinen ve aranan bir marka yapmak istedik. Kısa sürede tanındı, çünkü kararlıydık. Fakat bir hata yaptık, onu da dile getireyim: Hem toptan hem de perakende satış yapıyorduk. Nişantaşı’nda bir mağaza açtık, eşsiz bir mağaza oldu, o zaman hiç böyle bir mağaza yoktu, bütün büyük, varlıklı aileler müşterimiz oldu. 1990’da mağazayı kapattık, 10 yıl aradan sonra mağazayı yeniden açtık, toptan satışta daha fazla iş olduğunu fark ettik ve mağazayı kapattık. Fiyatlarda rekabet başladı ve biz 2005’te yeniden mağazayı açtık. On yıl aradan sonra bize çok kayıp yaşattı, çevreyi kaybettik. Fakat buna rağmen daha fazla mağaza açtık, her 10 yılda bir hedef koyduk ve bu hedeflerle ilerledik, ilerlemeye de devam ediyoruz.
Rakip markalara karşı strateji uyguluyor musunuz? Nasıl ayrışmayı hedefliyorsunuz?
Rakip markalara karşı herhangi bir strateji veya ayrışma için de değiliz, çünkü bunu gururla söylüyorum: Biz markalara karşı öncü oluyoruz, sanırım onlar bizim için strateji izliyor. 2001’de ilk online satışa geçtik, onun ardından insanlar online satışı tanıdılar. O zamanlar daha online satış ne olduğu bilinmiyordu, herkes bizim internet sitemizi göstererek site tasarlamak istiyordu. “Ariş Pırlanta gibi olsun” diyerek yapılmasını istiyorlardı. Bu da bizim takip edilen, izlenen olduğumuzun bir örneği. Hedef alınan bir marka olduk, ilkleri çıkartan bir marka olduğumuz için öncü olduk, markalar bizimle yolda izledi. Biz sadece rekabetle baş edebilmek için zaman zaman fiyat analizi yapıyoruz; A markanın ne kadara sattığına, B markanın ne kadara sattığına bakıyoruz, bunun analizini yapıyoruz.
Yaşadığımız kriz var mı? Bu süreci nasıl ele alıyorsunuz?
Fiyatlarda yerine göre atlamalar ve kandırma olaylarından dolayı sorunlar yaşıyoruz; rakipler fiyatlarda algı aldırmazlık yapıyorlar ve indirimlerle müşterinin gözünü boyamaya çalıştıkları için, ekstra sorunlar ekleniyor ve fiyatlandırmada artış oluyor. Bu sorunlarla baş etmeye çalışıyoruz, utanarak söylüyorum, enflasyonun artan fiyatlarından dolayı biz de artış yapmak zorunda kalıyoruz, fakat bu elimizde olan bir şey değil. En büyük krizimiz genelde bu artan fiyatlar oluyor. Fiyat yapımızdaki rekabet genelde oluyor; bunların üstesinden markamızın güvenilirliği ve bilinirliği geliyor.
Köklü markalar neden önemlidir ve ne yapılmalıdır?
Köklü bir marka haline gelebilmek, zaman, emek, sabır, dirayet gibi özellikler gerektirir. Bununla birlikte, köklü markalar bulundukları ülkenin marka değerine ve itibarına katkıda bulunurlar. Bu nedenle, köklü markalar gerek ekonomik gerekse kültürel ve sosyal açıdan değerlidirler. Onlarca hatta yüzyıllarca ayakta kalabilen bir markanın geçmişine baktığımızda, izleri ve geleceğe taşıdığı değerleri düşünürsek, gerçekten çok önemlidirler.
Muhabir: Zehra Betül Güney

